Küçüktüm...
Küçücüktüm tanıdığımda...
Akranlarım sokakta çelik-çomak oynarken; kimileri sanayide çıraklıkta "hayat" eğitimi alırken... Ben de 1970'in temmuz sıcağında Cumhuriyet'in kapısından girdim...
O giriş!
Karşımda pos bıyıkları ve siyah gözlükleriyle dikiliyordu... "Hakkı Usta delikanlı bu mu? Hadi bakalım bundan sonra bize emanet" dediğinde yaşamın yeni bir evresine adım attığımı anlıyordum...
Böyle başladı her şey...
O insan babamdan sonra yaşamımın yön belirleyicisi oldu.
Arkadaşım, dostum, sırdaşım, öğretmenim... Ağabeyimdi...
Hikmet Çetinkaya'ydı...
X
Birlikte nice yollar yürüdük...
Hayatı paylaştık...
Başıma vura vura teleksi ve daktiloyu öğretti...
Attığı her adımı iyi izleyip, yaptıklarından ve yazdıklarından gazeteciliği aldım...
Kültürün, sanatın, edebiyatın yaşamın bir parçası olduğunu anlattı...
Türkiye'nin en iyi yazarlarıyla birlikte olduk; sanatçı dostlar edindik!
İyi ve güzel, ağır ve sorunlu günler geçirdik unutulmaz!
Ama hepsinden önemlisi ailesinden biri saydı beni... Nezihe ablayı öğretmenim, kızları Bertil Emrah, Sıla ve Çağrı'yı kardeşim bildim...
Daha ne olsun?
Ama o artık yok öyle mi?
X
"Toprak bizim canımız" diyen orman köylülerini; zeytin, pamuk, tütün, incir üreticilerini ve sorunlarını yazdı...
ABD baskısıyla durdurulan haşhaş ekimine karşı "Haşhaş öldü biz öldük" diyen Afyonlu üreticilerin çığlığını duyurdu, Nihat Erim hükümeti sarsıldı!
Ayvalık'taki "Komando Kampları"na girerek ülkücülerin eğitimini; Yunt Dağı eteklerindeki "Nur kampları"nı ortaya çıkararak Fethullah örgütlenmesi ve eğitimini anlattı... Sonra da FETO destekçisi olmakla yargılandı ne ilginç!
Birlikte Ege'den başlayıp Amik Ovası'na dek kıyı kesiminden dolaştık; sebze-meyve üreticilerinin sorunlarını anlattı...
FETO için İzmir DGM'de ifadeye çağrıldı gittik; 12 Eylül sonrası tutuklanması da "onur madalyası" ydı sanki!
X
Patronumuz, Başyazarımız Nadir Nadi'ye evlilik davetiyemi birlikte verdik. Nadir Bey'in, "Hikmet oğlunu evlendiriyorsun" sözünü ve ardından meşhur "kahkahasını" unutamam!
X
Zaman ve koşullar ne olursa olsun ayrılmadık! Uzakta olsa da yüreğimiz birdi...
İhaneti gördü; ateşten gömlekti giydiği! Her zaman dik durdu, onuruyla yaşadı...
Cumhuriyet'ten ayrılmak içine dokundu!
X
Ve gitti!
Hikmet Çetinkaya ölür mü hiç?
Biz onu yüreğimizde sakladık...
Ölümsüzlüğe gitti!
Ve bana, arkadaşı, dostu Refik Durbaş'ın dizeleriyle uğurlamak düşüyor:
"Elim sanata düşer usta
Dilim küfre, yüreğim acıya
Ölüm hep bana bana mı düşer usta?"