Ana Sayfa Yerel Bölge Ulusal Dunya Politika Ekonomi Turizm Kültür-Sanat-Magazin Sağlık Spor








Can Yücel Kültür Sanat Festivali'nin  teması göç.
Can Yücel Kültür Sanat Festivali'nin teması göç.
Işıl Yücesoy yeni oyunu ile İzmir'de
Işıl Yücesoy yeni oyunu ile İzmir'de
Moskova'da Nazım Hikmet etkinliği yapılacak
Moskova'da Nazım Hikmet etkinliği yapılacak
Meclis Üyesi Sefer Topçu aday adaylığını açıkladı
Meclis Üyesi Sefer Topçu aday adaylığını açıkladı
2024 yılı pasaport ücretleri belli oldu!
2024 yılı pasaport ücretleri belli oldu!

Atilla Köprülüoğlu

VEFA
20 Ekim 2018 Cumartesi

Geçtiğimiz günlerde Eskişehir’de Büyükşehir Belediye Başkanı Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen ile bir dost meclisinde biraraya geldik. Usta haberci Uğur Dündar ile Yılmaz Özdil’in de katıldığı sohbette Yılmaz Hoca, çelebiliğinin en güzel örneklerini öyle anılarla aktardı ki söyleşiye doyum olmadı.

Bir ‘bozkır şehrini’ değişim ve dönüşüm projeleriyle ölmeden önce görülecek kentlerden biri yapan Büyükerşen Hoca’nın söyleşisinden aklımda kalan iki anekdotu -özellikle- paylaşmak istedim. Yılmaz Hoca bundan 60 yıl önce Anadolu Üniversitesi’nin temelini oluşturan akademiye kayıt olurken tanıştığı okulun odacısı Ahmet Yuşan kendisine yardımcı olur. Odacının okur yazarlığı yoktur. Büyükerşen diğer öğrencilerle kantinde otururken yanına gelir gelen mektupları eline tutuşturur, “Beyim bunların sahiplerini göster bana’’ der, sahiplerini tanır sonra da yanlarına gidip zarfların “üstünü okuyormuş gibi’’ yaparak dağıtırmış. Yılmaz Hoca akademi başkanı olduğunda odacı emekli olur. O dönemlerde emekliler tekrar işe girebildiklerinden kendisini tekrar odacısı olarak akademiye alır. Rektör olunca da Ahmet Yuşan’ın bir büstünü yapar, senato salonunun giriş kapısının yanındaki kaideye koydurur, ayrıca tören düzenler.

Törende; “Bu kurumda hoca ve diğer görevli olarak hizmet edenlerin en kıdemlisi, Ahmet Efendi’dir! Kurumun Türkiye’de bir örnek olarak meydana gelmesinde profesöründen asistanına, memurundan işçisine hizmetlisine kadar herkesin payı vardır. Ve ben sizler adına, hepimizin hizmetlerinin sembolü olarak Ahmet Efendi’nin bu büstünü kurumumuza hediye ediyorum. Akademik hayatta da gelenek, görenek ve adetler önemlidir. Onun şahsında hepinizin hizmetlerine teşekkür ediyorum!’’

 

***

 

İkinci anektou da aktaralım. Anadolu’da Batı standartlarında üniversite yaratan Prof. Dr.Yılmaz Büyükerşen rektörlükten alınır. Eskişehir ayağa kalkmıştır. Ögrenciler, “Rektörümüzü istiyoruz” pankartlarıyla Ankara’ya yürürler. O günlerin Hürriyet’inin manşeti de “Bu nasıl kafa”dır. Gelenektir giden rektöre veda etkinliği düzenlemek. Bu yapılmaz! Hoca çok üzülür, içine atar bu vefasızlığı… Aradan bir süre geçer. İletişim Bilimleri Fakültesi’ndeki hoca ve öğrencilerden bir grup Büyükerşen ve eşine akşam yemeği düzenler. Yılmaz Hoca davete gider, salona girerken birden elektrikler gider. Hoca eşine “Şu talihsizliğe bak” dediği anda ışıklar gelir, yakılan maytaplar eşliğinde salondan koro halinde “Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek” yani “Samanyolu” şarkısı yükselir.. Hoca duygu seline boğulmuştur bu jest karşısında … Gecenin bir vaktinde hoca sahneye çağırılır. “Sevgili Hocamız, sevgili rektörümüz! Bizler size şükranlarımızın ifadesi olarak bu anıyı uygun gördük. Kabul buyurmanızı rica ediyoruz” derler ve bir kadife keseyi uzatırlar. Açar, içinden eskiden yelek ceplerine konulan antika değerli gümüşten köstekli bir saat çıkar. Yılmaz Hoca şaşkın bir vaziyettedir. Ancak saat çalışmamaktadır. Bir öğrenci açıklama getirir; “Sevgili Hocam! Bu saati önce tamir ettirmek istedik ancak kimse onaramadı. Sonra düşündük. Sizin kırılan kalbiniz gibi

tamir edilemiyor. Ama bu saatle, kendimizi sizin için zamanı durdurduk sayıyoruz!”

 

***

 

Hoca hislerini şu ifadelerle aktardı bize, “Duygulanmamak mümkün değildi. Ve gözlerimin yaşla dolmasına mani olamadım. Hayatım boyunca yaptığım görevler ve hizmetlerle ilgili yurtiçi-yurtdışından çeşitli devletler, hükümetler ile kurum ve kuruluşlardan sayısını hatırlayamayacağım kadar çok nisan, ödül ve onursal doktora unvanı aldım. Fakat, bunların içerisinde en kıymetlisi, en anlamlısı öğrencilerimin hediyesi olan benim için zamanı durduran bu saattir! ‘Zamanı Durduran Saat’ kitabıma başlık olan anı, budur!’’

 

***

 

“Hatırın, gönül almanın kısacası vefa kültürümüzün yara aldığı günümüzde ne kadar güzel iki anekdot’’ dedim Yılmaz Hoca’ya. Sonra yine şiire sığındım, Özdemir Asaf dizeleriyle; “Neler gördük neler bugüne kadar/ Daha gidecek yerlerimiz var/ Bizi buralarda unutamazlar/ Kalacak bir türkü söyler gideriz.’’

Duyguların en harikası ‘’Vefa’’, herkese lazım! Öyle değil mi?

Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
YAZARLAR
Nüvit Tokdemir
Nüvit Tokdemir
Papi Mehmet
Atilla Köprülüoğlu
Atilla Köprülüoğlu
"HER İLETİŞİMCİ BİRAZ FİLOZOF OLMAK ZORUNDADIR"
İbrahim Aktaş
İbrahim Aktaş
Sıcak ya da soğuk
Okan Yüksel
Okan Yüksel
NİCE NİCE YILLARA BALIKÇI
Dr.Ahmet Güler
Dr.Ahmet Güler
Lal Denizli Çeşme Belediye başkanlığını devir aldı.
Sedat Kaya
Sedat Kaya
SICAK VE ŞEFKATLİ BİR EL TÜRKİYE HARİTASINI OKŞADI..."
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
Ana Sayfa Yerel Bölge Ulusal Dunya Politika Ekonomi Turizm Kültür-Sanat-Magazin Sağlık Spor
KünyeHakkımızda KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri