
Bu ülkede bir süredir bazıları, toplumun sinir uçlarıyla oynamayı siyaset zannediyor.
Atatürk’e saldırıyorlar, çünkü ona değil, bu halkın ortak aklına, ortak vicdanına, ortak hafızasına saldırmak istiyorlar.
Birkaç oyu, birkaç tıkırtı alkışı uğruna toplumun en temel değerlerine küfretmeyi cesaret sayıyorlar.
Evet, kimse Atatürk'ü sevmek zorunda değil.
Evet, kimse kimseyi bir lidere hayran olmaya mecbur kılamaz.
Evet, kimse eleştirilmez de değildir.
Ama bir ülkenin modern hukukunu kuran, kadınlara haklarını tanıyan, bilimi rehber alın diyen birine küfretmeyi; üstelik bunu siyaset, din ya da akademi kılığında yapmayı özgürlük sanmak, işte bu ülkenin en büyük talihsizliğidir.
Çünkü mesele Atatürk değil.
Mesele kavgayı akılla değil öfkeyle kazanmaya çalışan bir zihniyettir.
Mesele, Cumhuriyet’in eşit yurttaşlık fikrini hâlâ hazmedemeyenlerdir.
Mesele, hâlâ “kulluk” isteyenlerle “vatandaş” olmakta ısrar edenlerin çatışmasıdır.
Bu topraklarda milyonlarca insanın ortak değeri olan bir isme, halkın gözünün içine baka baka hakaret etmek, fikir özgürlüğü değil, kültürel eşkıyalıktır.
Sözde din adamlarının ahlakı unutup nefretle kürsüye çıkması, ünvanı profesör olup bilime savaş açanların ekran ekran dolaşması…
Hepsinin ortak sorunu şu.
Özgür vatandaşlık fikri onları korkutuyor.
Çünkü biatla beslenen düzenleri, sorgulayan bir toplumla ayakta kalamaz.
İşte onlar bundan ürküyorlar.
Karanlıktan nefret edenler tehlikeli değildir.
Karanlıkla barışık olup, ışığa düşmanlık edenlerdir asıl tehlikeli olan.
Bugün Atatürk’e saldıranların tüm ısrarı da bundan.
Işığı söndürürlerse, gölge oyunlarıyla halkı yeniden kandıracaklarını sanıyorlar.
Ama şunu unutuyorlar.
Toplum, değerlerine yapılan saldırıyı önce sabırla izler.
Sabır dolunca öyle bir tepki verir ki, hangi kürsünün, hangi televizyonun, hangi titrin arkasına saklanırsan saklan, o dalga seni alır götürür.
Bu halkın değerlerine dil uzatmak, bu halkın aklına, mücadelesine, geçmişine tokat atmaktır.
Ama bu halk tokadı unvanla değil, sözle değil, sandıkta ve vicdanda atar.
En serti de budur.
Bugün Atatürk’e hakaret edenlerin aslında başka bir derdi var:
Karanlıkta büyüdüler, ışığın hesabını soramayacaklarını biliyorlar.
O yüzden ışığın kaynağına saldırıyorlar.
Çünkü karanlık, kendisini görünür kılacak en küçük aydınlıktan bile nefret eder.
Atatürk’ü putlaştırmayalım, çünkü putlar düşünmez.
Ulu, yüce gibi sıfatlarla bir tek adam yaratmayalım.
Onu insan olarak anlamak, fikirlerini tartışmak, gerekirse o fikirleri eleştirmek zaten yeterince güçlüdür.
Ama kimsenin toplumun değerlerini kirletmesine de sessiz kalmayalım.
Bu, ona tapınmak değil, kendimize saygıdır.
Ve bu saygıyı kimse çiğnemeyi aklının ucundan bile geçirmemeli.
Herkes haddini bilmeli.