
Akdeniz’in tuzlu rüzgarı, bu kez alışılmış bir ticaret konvoyunu değil, insanlığın kalbinden doğan bir filoyu taşıyor.
Adı Sumud. Arapça’da “kararlılık, direnme, kök salma” demek. Çünkü bu filo, denizi aşmak için değil, Gazze’nin nefesini açmak için yola çıktı.
Gazze uzun yıllardır İsrail ablukası altında. Limanları kapalı, ufku zincirlenmiş. Çocukların süt tozuna, hastaların ilaca, ailelerin temiz suya erişimi engellenmiş. İşte Sumud Filosu bu yüzden var. “Abluka kader değildir.”
Gemiler, farklı kıtalardan, farklı dillerden insanların el birliğiyle yola çıktı. İspanya’dan öğretmenler, İtalya’dan balıkçılar, Anadolu’dan gönüllüler, Latin Amerika’dan doktorlar… Herkes aynı güvertede, aynı cümleyi kuruyor.
“Hepimiz aynı gemideyiz. Gazze yalnız değil.”
Güvertede bir çocuk kitabı okunuyor; yan tarafta ilaç kutuları istifleniyor. Bir gazeteci kamerasını açıyor. “Bu an tarihtir,” diyor. Bir rahip dua ediyor, yanında bir imam amin diyor. Bu çokluk, aynı kelimeye dönüşüyor.
Umut.
Akdeniz’in dalgaları bu yolculuğu duyar duymaz, eski çağların tanrıları da kıpırdanıyor. Poseidon, üç çatallı mızrağını kaldırıp. dalgaları kabartmak istiyor. Ama Afrodit, Knidos’tan yükselen hatırasıyla ona sesleniyor.
“Bu gemiler aşkın ve merhametin gemileridir, yol ver onlara.”
Rüzgarın kanatlı tanrısı Boreas, yelkenleri şişiriyor. Hermes, gönüllülerin kulağına fısıldıyor: “Sözünüz tarihe yazılıyor.” Gökkuşağı tanrıçası İris, gemilerin ardında bir ışık köprüsü bırakıyor: umut köprüsü.
Sumud’un yolculuğu aslında bir soruya verilen cevaptır.
“İnsanın görevi nedir?”
Cevap: Kendi payına düşen iyiliği, engeller ne olursa olsun yerine getirmektir. Bu filo, dünyaya şunu hatırlatıyor: Varış değil, yola çıkmak belirler insanın onurunu.
Şimdi, tam da bu an, Sumud’un güvertesinde umut denize yazılıyor.
Bir gün Gazze kıyılarında çocuklar özgürce oynadığında, anneleri onlara belki de şöyle diyecek.
“Bir zamanlar denizden gemiler geldi. Adı Sumud’du. Onlar bize şunu öğretti. Umut engellenemez.”
Sumud'a bakınca Nazım geliyor akla.
"Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
tirende üçüncü mevki
şosede yayan
büyük insanlık.
Büyük insanlık sekizinde işe gider
yirmisinde evlenir
kırkında ölür
büyük insanlık.
Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
pirinç de öyle
şeker de öyle
kumaş da öyle
kitap da öyle
büyük insanlıktan başka herkese yeter.
Büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor."