
Muğla… Karya’nın kalbi.
Işıklar içinde bir ülke.
Tanrıçaların fısıldadığı vadiler, deniz tanrılarının iz sürdüğü koylar, zeytin ağacının göğe doğru dualar gibi uzandığı yamaçlar...
Knidos’ta Afrodit çıplak heykeliyle insanlığın estetik arayışını karşılarken, Stratonikeia’da aşk ile devletin, taş ile inancın yan yana durduğu o büyük meydanlarda hâlâ yankılanır uygarlığın ayak sesi.
Latmos Dağı’nda Endymion’a âşık olan Ay Tanrıçası Selene, binlerce yıldır sabahı bekler.
Labranda’da su gibi kutsal olan adalet, ormanın kalbinde akar durur.
Ve zeytin…
Bilgelik tanrıçası Athena’nın hediyesi. Hayatın, barışın, bereketin sembolü.
Ama şimdi bu toprağın altı için gelenler var. Bu ülkeye tanrıların değil, ruhsatsız kâr tanrılarının gözü dikilmiş.
TEMA’nın haritası yalan söylemez.
Muğla’nın yüzde 59’u maden ruhsatlı.
Ormanların yüzde 60'ı.
Arama, ihale, işletme...
Kazma giren toprak susar. Kireçtaşına gömülen tarih konuşamaz.
Zeytin kökünden kesilir. Afrodit’in göğsü toza bulanır.
Ve artık yalnızca fiili ruhsatlar değil, hukuki bir saldırı da var.
Gündemdeki yasa ile zeytinlikler maden faaliyetlerine açılıyor.
Devlet, bin yıllık ağaçların kökünü kanunla sökmeye çalışıyor.
Zeytin artık sadece bir ağaç değil, direnişin, köylünün, geçmişin, vicdanın adı oldu.
Datça’da yaban eşeklerini toplayan eller, birkaç kilometre ötedeki zeytinliklerin maden ruhsatı ile delik deşik edilmesine sessiz.
Milas’ta bin yıllık zeytin ağaçlarının kökleri, artık sadece toprakla değil, devletle de mücadele ediyor.
Kavaklıdere’de ormanlar maden kamyonlarının gürültüsüyle susuyor.
Yatağan’da kömürle kirletilen hava yetmedi, şimdi mermerle yok edilen su var.
Ve bunlar olurken kimse köylünün gözyaşlarını görmüyor.
Bu bir kalkınma meselesi değil. Bu bir geçim meselesi de değil.
Bu, doğayı metrekare hesabına vuran bir zihniyetin, binlerce yıllık kültürü talana terk etmesi.
Sadece ağaçlar değil, hafıza da kesiliyor.
Sadece toprak değil, geçmiş de satılıyor.
Madencilik haritası bir savaş haritasına dönüştü.
Gri alanlar, kırmızı çizgiler, sarı lekeler...
Muğla'nın yeşili artık resmi belgelerde yok.
Ruhsatlar, ormanı sus pus etti.
Şirketler, mitolojiyi susturdu.
Ey Ay Tanrıçası Selene,
Eğer hâlâ Latmos’ta bir kayanın gölgesinde Endymion’u izliyorsan, bu satırları oradan oku.
Senin baktığın ormanları artık göremiyoruz.
Gümüş renkli ışığın yerine madenci lambaları yandı.
Sessizliğin yerini dinamit aldı.
Aşkın yerini izin belgeleri, duaların yerini kamyon egzozları.
Ama hâlâ burada olanlar var. Bu toprağın halkı.
Köylüler. Hayvanlar. Ağaçlar.
Ve o ağaçların altında yaşamaya yemin etmiş çocuklar.
Çünkü onlar bu topraklara sadece bakmıyor.
Onlar bu topraklarla aynı rüyayı görüyor.