
Başlangıçta adı Zephyria idi.
Batı rüzgarı Zephyros’un nefesi, Ege ve Akdeniz’in tuzlu kokusunu bu yarımadanın kayalıklarına taşıyordu. Küçük balıkçı köyleri, rüzgarla yaşayan insanlar, güneşin altında parlayan beyaz taş evler… Rüzgarın adıyla anılan bu toprak, çok eski bir hikayenin ilk satırlarını yazıyordu.
Sonra tarih sahnesine Halikarnassos çıktı.
Karya topraklarının incisi, surlarla çevrili güçlü bir kent. Mausolos’un hayalleriyle büyüyen, Artemisia’nın zekasıyla parlayan bir başkent… Burada yükselen Mausoleum sonsuzluğa meydan okuyan taşlardan bir şiirdi. Homeros’un dizelerinde rüzgar esmişti; şimdi taşın dili konuşuyordu. Halikarnassos Akdeniz’in kalbine işlenmiş bir mühür olmuştu.
Yüzyıllar geçti. Denizciler, korsanlar, imparatorluklar geldi geçti. Ve günün birinde beyaz haçlı bayraklarla Akdeniz’in ortasına gelen St. Jean Şövalyeleri, yarımadanın burnuna görkemli bir kale diktiler. Onlar buraya Petronium dediler. Taşın üzerine işlenen haç, rüzgarın ve taşın adını değiştirdi. Petronium, Batı’nın Doğu’ya açılan kapısı oldu.
Zaman aktı, imparatorluklar değişti. Osmanlı rüzgarı estiğinde “Petronium” halkın dilinde yumuşadı, kısaldı, kendi sesini buldu: Bodrum.
Artık ne Zephyros’un uğultusu, ne Mausolos’un taşları, ne de şövalyelerin haçı hakimdi. Bu kez balıkçıların türküsü, süngercilerin dalışı, mavi yolculukların rüzgarı hüküm sürüyordu.
Böylece Bodrum’un adları bir zincir gibi birbirine eklendi.
Zephyria’nın rüzgarı.
Halikarnassos’un taşı.
Petronium’un kalesi.
Bodrum’un mavisi.
Her isim, bir çağın ruhunu taşır. Bugün Bodrum’da yürürken, her taşın altında, her dalganın kıyıya vuruşunda bu isimlerin yankısını duymak mümkündür.
Ama bugünün Bodrum’unda bir hüzün var…
Zephyros’un rüzgarı artık beton kulelerin gölgesinde boğuluyor. Halikarnassos’un taşları otel lobilerine, yazlık sitelere gömülüyor. Petronium’un kalesi milyonluk villaların fonunda bir “süs” gibi kaldı. Ve Bodrum, ranta peşkeş çekilmiş bir mezarlığa dönüştü. İnsanların nefes alacak alanı tükeniyor, gömülecek toprak bile kalmıyor.
Bir zamanlar ölümsüzlüğün anıtı Mausoleum’u yükselten bu topraklarda, bugün yaşayanların mezar yeri dahi yok.
Tarih taşla yazılmıştı, şimdi betonla siliniyor.
Oysa Halikarnas Balıkçısı yıllar önce Mavi Sürgün'de uyarmıştı.
"İnsan gönlü itile itile pis ve murdar banknot kümelerinin içine gömülüyor.”