Bir zamanlar Göktürklerin yurdunda, Tanrı Dağları’nın eteğinde kutsal bir kaya yükselirdi. Bu sıradan bir taş değildi. Göğün direği, yerin kalbi, milletin kutuydu. Türkler ona “Kutlu Dağ” derdi. Onun varlığıyla obalar bereket bulur, sürüler çoğalır, savaşlarda zafer kazanılırdı.

Fakat uzaklarda, saraylarının duvarlarını ince hesaplarla ören Çinliler, Türklerin gücünün bu dağdan geldiğini öğrendiler. Onlar, göğün ruhunu altın ve ipek karşılığında değil, hile ve diplomasiyle ele geçirmeyi planladı. Bir prensesi yem olarak sundular.
“Size kızımızı verelim, siz de bize şu dağın taşını verin.”
Göktürk hakanı Gali Tigin düşünmeden bu pazarlığa evet dedi.
Ve bir gece Çinliler geldiler. Dağın çevresine büyük ateşler yaktılar. Kayanın yüzü kızıl demir gibi kızardı. Sonra üzerine küpler dolusu sirke döktüler. Bir uğultu, bir çatırtı yükseldi. Sanki göğün kendisi yarılıyordu. Kaya çatladı, parçalandı ve Çinliler onu sürükleyerek uzak diyarlara götürdüler.
Kut gitti.
Kuşlar sustu.
Sular çekildi.
Türk obaları yavaş yavaş soldu ve başka diyarlara göç etmek zorunda kaldı.
Atalar bu felaketi şöyle anlattı.
“Dağsız kalan yurt, ruhsuz kalır. Taşsız kalan töre, kutunu yitirir.”
Aradan yüzyıllar geçti. Bu kez başka Çinliler değil, başka imparatorluklar değil, kendi elimizle kendi kutsallarımıza kıyıyoruz.
Ülkenin dağları vahşi madenciliğe peşkeş çekiliyor.
Örneğin Muğla’nın kalbinde, Latmos Dağı göğe yükseliyor. Onun zirvelerinde taşlara işlenmiş binlerce yıllık figürler var. Ana tanrıçanın, şamanın, ilk insan topluluklarının izleri. Her bir kaya, tarihin ve doğanın ortak sesi. Latmos, Anadolu’nun yaşayan hafızası.
Ama şimdi, Kutlu Dağ efsanesindeki gibi, Latmos da ateşle ve kimyasalla parçalanmak isteniyor. Bu kez maden ocakları sirkenin yerini aldı. Kayaların kızarması için ateş yakmaya gerek yok. Dinamitler patlıyor, dağın göğsü parçalanıyor.
Latmos sadece bir dağ değil; köylerin suyunu veren, zeytinliklerin nefes aldığı, Anadolu’nun kadim kültünü taşıyan bir anıt. Eğer kayaları sökülür, vadileri talana açılırsa, bu toprakların ruhu da kaybolacak.
Bugün Latmos’un kaderi, bir zamanlar Kutlu Dağ’ın başına geleni hatırlatıyor. Ama bir farkla. Bu kez kayayı biz satıyoruz, kendi elimizle, kendi toprağımıza kıyarak.