
Bazı insanlar öyle bir yürek koyar ki ortaya, sadece bir direnişi değil, bir çağın vicdanını temsil eder.
Nejla Işık da onlardan biri.
Paranın ilahlarını korkutan o yürek, dozerlerin paletine dur diyen bir annenin, bir köylünün, bir halkın sesidir artık.
Kirli eller çamur bulamayınca soyuna saldırdı.
AKP grup başkan vekili söyledi bu sözü.
"O da bir madencinin kızı."
Nejla ise başını dimdik kaldırıp tarih gibi konuştu.
“Evet, bir madencinin kızıyım. Ama madene gömülen sadece babamın ömrü değil, dedemin toprağı, ninemin köyü, bizim geleceğimizdi. Onlar önce toprağımızı aldılar, sonra bizi o toprağın altına mahkum ettiler. Bize çalışacak maden verdiler, ama yaşanacak bir vatan bırakmadılar.”
Nejla’nın sesi bir ağıt değil artık, bir manifesto.
“Toprağın ne olduğunu bilen bir çiftçinin kızıyım ben. ‘Kızım paraya tamah etme’ diyen bir babanın kızıyım. Bir zeytin ağacına dokuz maaşını veren bir adamın kızıyım.
Ve bugün burada, onun için de buradayım.”
Bu söz, bir hayat hikayesi değil sadece.
Bu, toprağa, ağaca, göğe yazılmış bir adalet talebidir.
Bu sözlere utansınlar isterdik.
Ama bilirsiniz, utanmak bir ruhtur. Çalınamaz, satın alınamaz, taşınamaz bir cevherdir.
Ve ne yazık ki, mezar kazıcılarının vicdan terazisinde o cevher yoktur.
Doğada her tohum bir gün yeniden filiz verir.
Ve her toprak, üstünde yürüyen onurlu ayak izlerini unutmaz.
Nejla Işık konuştu ve toprağın hafızası bir kez daha doğruldu.
Bir kadının sesinde bin yıllık direniş yankılandı.
“Ben buradayım. Biz buradayız. Ve gitmiyoruz.”
Madenciler yasa geçti diye sevinmesin.
Çünkü karıncanın kardeşleri henüz "elveda" demediler.